Aşk ve Felsefe.....

on Pazar, Mayıs 03, 2009
Yaşama iradesi ! insanin dogasindaki hayatta kalma ve üreme güdüsüydü.Aşk da bu "üreme güdüsünden" kaynaklaniyordu."Bütün aşk maceralarinin nihai amaci bir sonraki kuşagin oluşturulmasindan, insan irkinin gelecekteki varliginin saglanmasindan başka bir şey degildir" diye yaziyordu.Bu "üreme" istegi bilinçaltimizda sakliydi ve aklimiz buna müdahale edemiyordu.Tam aksine, bilinçaltina saklanan bu güdünün kölesi haline geliyordu.Insanligin devam etmesini saglayan "güdü" elbette tek bir insanin "mantigindan" daha güçlüydü.Peki, bilinçaltinda gizli olan bu güdü, aşik olacagimiz insani nasil belirliyordu?Niye ona degil de öbürüne aşik oluyorduk?

Neden birine karşi ifadesiz gözlerle bakarken digeri için hayatimizi altüst etmeye razi oluyorduk?Bunun da "mantikli" bir nedeni vardi Schopenhauer’a göre."Herkes kendi zayıflıklarını, kusurlarını, türün özellikleriyle farklılık gösteren yanlarını başka bir birey aracılığıyla düzeltmeye, yani dünyaya gelecek çocuğun aynı kusurları taşımasını önlemeye çalışıyordu."Hepimiz, kendi fiziksel ve ruhsal kusurlarımızı dengeleyip düzeltecek birini arıyorduk farkına varmadan, böylece çocuğumuz bizim kusurlarımıza sahip olmayacaktı.

Korkaksak cesur birine aşık oluyorduk.Kısaysak uzun boylu biri bizi çekiyordu.Dağınıksak disiplinli birini seviyorduk.Aşk, insanoğlunun kusurlarını gidermeye yönelik bir araçtı.Ama doğanın bize oynadığı bir oyun da vardı filozofa göre, en "sağlıklı" çocuğu yapmamıza yarayacak olan "eş" her zaman bizim "mutluluğumuzu" sağlayacak eş olmuyordu.Onunla sağlıklı bir çocuk yapıyorduk ama genellikle ruhumuz öksüz kalıyordu.O yüzden evlilikler çoğunlukla mutsuz birlikteliklere dönüyordu bir zaman sonra."Gelecek kuşak şimdiki kuşak pahasına yaratılır" diyordu.....

Çünkü, "evlilikte asıl istenen şey, zekice sohbetlerle vakit geçirmek değil, çocuk dünyaya getirmektir."Aşkı, üremenin aracı olarak gören bu yaklaşım, insanların en çok yaralandığı "reddedilme" konusuna da bir açıklama getiriyordu.Bazen hoşlandığımız biri bizim isteğimizi geri çeviriyor, bizi sevmiyor, bizden uzaklaşıyordu.Böyle durumlarda egomuz hırpalanıyordu, kendimizi eksik hissetmemize yol açıyordu.Halbuki bunun da basit bir nedeni vardı.O "bizim için" en sağlıklı çocuğu yapacağımız eşti ama biz "onun için en sağlıklı çocuğu yapacak eş" değildik, onun bilinçaltı bunu sezdiği için bizi reddediyordu.

Sevilmeyecek biri olduğumuzdan değildi bu.Sadece "o insan" için sağlıklı bir çocuk yapmaya uygun bir eş olmadığımızdandı.Aslında Schopenhauer’ın bu teorisi "kendi içinde" mantıklı bir yapıya sahipti.Belki de bu yüzden de çok taraftar buldu.Bugün bile hálá aşk ilişkilerini "üreme güdüsüyle" açıklamaya yatkın epeyce insan bulunur.ma bu "mantıklı" yaklaşımı yazarken Schopenhauer’ın aklına gelmeyen başka bir konu vardı.Eşcinseller.
Eğer aşkın tek nedeni "üreme güdüsüyse" nasıl oluyor da asla üreyemeyecek olan aynı cinsten insanlar birbirlerine aşık oluyorlardı?
Andre Gide, cinselliğin ve aşkın tek amacının üreme olmadığını anlatabilmek için "Corridon" adlı bir kitap yazmıştı.Bir ömürde yaklaşık beş bin defa sevişebilen insanların bunun tümünü "üremek" için yapamayacağını söylüyordu.Başka bir "güdü" daha çıkıyordu ortaya.Haz.Hiçbir sisteme girmeyen, hiçbir mantıkla uyum sağlamayan o müthiş duygu.

İnsanı her kim yaratmışsa, yarattığı canlının "saf mantıkla" anlaşılamayacak kadar karmaşık olmasını arzulamış.İnsanın yapısına mantığı yerleştirirken onun yanına da mantığı allak bullak eden duyguları eklemiş.

Biz, doğanın en büyük karmaşasıyız.


Alıntı Ahmet Altan 'dan sadece biraz kısalttım.....Gaykedi

http://gaykedi.blogspot.com/2006/08/ak-ve-felsefe.html

eminim bu yazı aşk acınızı hiç dindirmedi belki birazcık vay bee ben duygularımın kölesi olmuycam (Incesticide)..

0 Yorum Yapin:

Kitap yazsam alirmisiniz

Her Hakki Sacmalarima Ve Yalnizligima Aittir.... Blogger tarafından desteklenmektedir.

Gelin bi cayimizi icin

Bu Blogda Ara